19 Kasım 2007 Pazartesi

SEMA VE YILDIZLAR

Tasavvuf tarihinde sema ve raks gibi ibadet ve zikir türleri Mevlana'dan önce de mevcut olup, Mevlana'da bunların özel bir şekli ve sembolik anlamları bulunmaktadır. Mevlevi seması, yaratılışı ve evrenin yapısını sembolize etmektedir.

Siyah cübbelere bürünmüş olarak semahaneye giren dervişlerin cübbelerinin siyahlığı YOKLUĞU ve KARANLIĞI anlatır. Sema etmek üzere önce oturup, bu cüppelerini üzerlerinden atmaları ve beyaz elbiselerle ayağa kalkmaları varlığın yaratılışını, herşeyin Allah ilminden dışarıya tecelli etmesini temsil eder.

İlk yaratılış ile yeniden diriliş arasında fark olmaması sebebiyle,siyah cübbeler aynı zamanda mezarı temsil eder. Bundan dolayı, dervişin beyaz elbisesiyle sema için ayağa kalkması mezardan çıkışı ve mahşeri anlatır.

Bazı mevlevi yazarlar, semanın güneş sistemini temsil ettiği üzerinde dururlar. Güneş sisteminin merkezi; şeyhin temsil ettiği güneştir. Diğer taraftan, Mevlana'nın semayı şekillendirirken, güneş sisteminden önce atomun yapısını da örnek aldığına dair meşhur mevlevi yazarı Eflaki'nin Menakibü'l- Arifin adlı eserinde bazı ipuçları bulunmaktadır.

Mevlevi semasının hikayesini anlatırken özetle şöyle demektedir. Hz.Mevlana, bir gün Konya çarşısından geçerken, sonradan dostu olacak olan mücevherci Selahaddin (Selahaddin Zerkubi)'in dükkanında, onun çekici altında dövülmekten inleyen altın zerreciklerinin(atomlarının) sesini işitince durakladı, iyice dinleyip düşündükten sonra, sokak ortasında birden bire sema yapmaya başladı. Bu da semanın başlangıcı oldu.

Mevlana bir şiirinde;

"Eğer bir atomu keserken,
Ortasında bir güneş,
Ve güneş etrafında da
Durmadan dönen gezegenler bulursun." demektedir.

Mevlana, ünlü eseri "Mesnevi"de güneş ve yıldızlar hakkında bakın neler söylüyor."Güneş , bir burçtan bir burca gidip durduğundan, pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır. Kimin bir yıldızla alaka ve mecburiyeti varsa o; kendi yıldızı ile döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır. Talihli Zühre (VENÜS) ise şevki, çalıp, çağırmayı, aşkı diler, onlara adamakıllı meyli vardır. Kan dökücü huylu Merih'e (MARS) mensup ise cen, bühtan (iftira) ve düşmanlık arar. Yıldızların ardında yıldızlar vardır ki, onlarda ihtirak (güneşe yaklaşma) ve nasih (uğursuzluk) olmaz. Onlar, bu meşhur yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler. Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar ,tanrı nurlarının ışığında dururlar. Her kimin talihi o yıldızlardan olursa, o kimsenin zatı, kafirleri taşlayıp yakar. Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlup olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Merih'in hışmına benzemez.
Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır. O nuru,canlara Hak saçtı. Davetliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır."

Sonuç itibariyle Mevlana'da evren ve atomun yapısı, hayatın temel dokusunu teşkil etmektedir. Öz itibariyle birdir, tektir. Evren ile atomun yapısı arasında fark yoktur. Semayı idare eden ve dervişlerin ortasındaki şey, aynı zamanda güneş sisteminin merkezi olan güneşi, hem de atom sisteminin merkezi olan atom çekirdeğini temsil eder. Dervişler ise, hem güneş etrafında dönen gezegenleri,hem de atom çekirdeğinin etrafındaki elektronları ifade eder. Hareket halindeki şeyhin etrafında dönmekte olan dervişler, hep birlikte hem evrenin, hem de atomun bir bütün olarak hareket ettiğini gösterirler.

Şöyle der Mevlana; "Söz, anlaması için söze muhtaç olan kişiye söylenir. Söz söylemeden de anlayan kişiye söz söylemenin ne gereği var. Gökler, yerler,anlayan kişiye hep sözdür...

Yalkın Tuncay